Ah Nerede O Eski Bayramlar?

Ah nerede o eski bayramlar! 51 sene öncesi mi acaba? Tam emin değilim. Dedem öldüğünde 13 yaşındaydım. Bu lafı duyalı, demek ki yarım asır geçmiş.

Ama bazı sözler, bazı anılar, bazı insanların derinliği olan delici ve yakıcı göz ifadeleri gibi. Örneğin Can İren. 20’lerinde Almanya’da doktora yaparken yaşamına son veren yetenekli şairin, lisedeki bir fotoğrafını güzel bir derlemeyle birlikte Twitter’da bir flood (zincir) olarak paylaşmış Usame Yördem isimli kullanıcı. Oldukça genç olduğunu tahmin ettiğim Yördem, bir grup liselinin olduğu fotoğrafta el sallayanın Hüseyin Cevahir olduğunu söylüyor ve “Acaba Can İren hangisi?” diye soruyor.

Ah Nerede O Eski Bayramlar?
20’li yaşlarında hayatına son veren şair Can İren’in gözleri beynimde bir nörona kazınmış durumda... Fotoğraftaki güneş gözlüklü genç, liseli Can.

Dayım Fazlı Keşmir’in arkadaşı ve flood’da adı geçen Selma Hanım’ın ‘sosyalist prensim’ dediği Can’ı 9 yaşında tanıdım. Gözleri ve bakışları beynimdeki nöronlardan birinin içine yerleşmiş durumda.

“Nerede eski bayramlar!” serzenişi de dedem Tahir Milor’un ağzından değil, bir misafirin ağzından çıkmıştı. Kim olduğunu hatırlamıyorum ama bu laf beni derinden etkiledi.

Etkiledi çünkü ortaokuldaki Vedat için bayram, harika bir olaydı. Madalyonun bir yüzü sevgi, kucaklaşma, dayanışma, sosyalleşme. Madalyonun ikinci yüzü sevinç ve mutluluk… Konya’nın açık görüşlü, medrese sahibi ve Atatürk’ün ölene kadar Meclis’e alarak onurlandırdığı Mustafa Ulusan ve eşi Milli Mücadele sırasında Konya’daki kadınları örgütleyen Aliye Ulusan’ın kızı Handan Milor’un bayrama özel nefis tatlı ve yemekleri. Dört gözle beklerdim bunları. Özellikle böreklerini ve vişneli ekmek kadayıfını nasıl unutabilirim!

Ah Nerede O Eski Bayramlar?
Handan Milor (soldaki)

“Vay canına” demiştim kendi kendime. “Bayram bu kadar güzel bir şeyse eski bayramlar nasıldı acaba?” Sanki kıskançlık duymuştum.

Demez olaydım! Kıskançlık duymaz olaydım! Bayram zevkim dedem ve babaannem öldükten sonra, yani yarım asır önce, elimden alındı.

Nedeniyse yaşam şartları. Bu, bir makale değil, bir kitabı doldurur. İki cümleyle özetleyeyim. 16-24 yaş arası top gibi oradan oraya savruldum. Mutlu ve düzenli bir aile yaşamım olmadı. Bayramlar geldi, gitti ama bana hep teğet geçti. 24 yaş sonrası yurtdışındaydım. Eşiniz yabancıysa o hissiyatı istese de yaşayamaz.

Yeni yeni tekrar yaşamaya başladım bayram heyecanını ama… Ne zamandan beri mi? Kızım Ceylan Handan büyüyüp bilinçlendiğinden beri. Türkiye ile ABD’yi kıyaslıyor. “ABD’liler genelde yüzeysel olarak arkadaş canlısı, Türklerin içten gelen bir sıcaklığı var” diyor. Bayramın ne zaman olduğunu benden önce öğreniyor. Bayramın ilk günü gelip elimi öpüyor ve birbirimize sarılıyoruz.

Tatlı geleneğimiz de yeniden başladı sayesinde. Annesi bayramda ona limonlu pasta yapacak. Peki benim tercihim ne olurdu? Tabii ki vişneli ve manda kaymaklı kadayıf. Ama bunu Handan Milor gibi yapabilen yok!

İkinci tercihim daha ileriki yaşlarda tanıştığım Laz böreği olurdu çünkü geçen hafta sosyal medyada bu tatlıyı çok konuştuk. Her şey bir takipçimin can havliyle bana bir mesaj atmasıyla başladı. Wikipedia’da Laz böreğinin Yunan tatlısı olarak yazıldığını görünce hemen bana mesaj atarak “Vedat Bey bu nedir ya? Böyle komşun olacağına” demiş.

Onun bu çocuksu isyanı beni çok güldürünce okurlarımla paylaşmak istedim.

Ah Nerede O Eski Bayramlar?
Laz böreği
Daha sonra da memleketi Artvin Arhavi’de Besim Hatinoğlu ile beni ağırlayan Paris Le Cordon Bleu pasta şefliği mezunu Arzu Çetintaş’a yazarak Laz böreği tarifi videosu çekmesini rica ettim. Arzu’nun dediğine göre Laz böreği ‘lotza bureği’nden geliyormuş. Lazca tatlı böreği demekmiş. Videoyu izleyince Artvin ve Rize’de yediğim enfes Laz börekleri geldi aklıma. Tek bir ortak noktaları vardı. O da hepsinin farklı olmasıydı. Kimisi şerbetli, kimisi şerbetsiz; muhallebisi karabiberli, karabibersiz; muhallebisi pürüzlü, pürüzsüz; muhallebiye yoğurt veya kaymak eklenerek kestirilen; muhallebisine en az 7 yumurta konulan; hamuru ince açılan, hamuru bilerek biraz kalın bırakılan; muhallebisine çok az şeker az da tuz konulan… Arzu, Arhavi dışında büyüdüğü için ilk Laz böreği tadım tecrübesini çok iyi hatırlıyor. Şöyle anlatmış:

“Yıllarca şehirlerde hem restoran hem eş dost evinde bir çok Laz Böreği versiyonu yedikten sonra Arhavi’ye gidip çok sevdiğimiz bir aile dostumuzun evine misafir olduk. Bir çatal alır almaz sanki damarlarımdaki kan başka bir hızda akmaya başladı. Tek söyleyebildiğim, “Biz bu zamana kadar Laz böreği diye ne yiyorduk?” oldu. Uzun lafın kısası aslında demek istediğim her tat yerinde bir başka. Tarif veririz, teknik anlatırız ama şimdi Karadeniz’in o yüksek yaylalarına yürüyerek çıkmış, yazı serinlikte geçirmiş, her evin evladı gibi misler gibi bakılan ineklerin sütü, o topraklarda eşelenen tavukların yumurtası ve belki yıllar yılı köyden hiç çıkmamış ama bilgileri çok derinlerden gelen babaannenin eli olmadan Laz böreğini anlatmak mümkün mü?”

Çok haklı çünkü Hatinoğlu yaylasından gelen tereyağını deneyince ben de birçok tereyağı için aynı şeyi söylemiştim. Arzu’nun enfes görünen tarifini Youtube kanalımda izleyebilirsiniz. Kanalıma gitmek için buraya tıklayabilirsiniz veya aşağıdaki videodan ulaşabilirsiniz. Kanalıma abone olup bildirimleri açarsanız bundan sonra paylaşacağım videolardan da haberdar olabilirsiniz.

Siz ne düşünüyorsunuz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir